kayıp

hayatımın en zor haftasını geçirdim ve hayatımın en zor yazısını yazıyorum..neden yazıyorum;çünkü unutmak istemedim.hiç bir detayını hiç bir acısını unutmak istemedim.çünkü insan unutuyor,iyileşiyor biliyorum.

yaklaşık 7 hafta varlığından haberim olmuş olsa da,varlığının benim için anlamını bundan on gün öncesine kadar anlamamış olsam da bir can vardı içimde taşıdığım..

onun haberini almamla başlayan birçok güzel şey oldu hayatımda bu kısacık sürede.dört yıldır veremediğim sınavıma onunla girdim ve geçtim.iş yerinde birçok olumlu gelişme yaşadım.ilk defa ağrı kesici kullanmadan yedi koca hafta ağrısız yaşayabildim!ilk defa bu kadar güçlü ilk defa bu kadar kırılgandım..hayatımda ilk kez mağazaların çocuk kıyafeti bölümlerine uğradığımda gözlerim doluyordu.planlanmadan gelen hayatımın en güzel hediyesiydi;hayatımda ilk kez sadece bana ait olan bir hediye..

bir fasulye tanesi kadar bile yoktu,chia demiştik o yüzden minik bir chia tanesiydi. kalp seslerini duyana kadar bir şey hissedip hissetmediğimden çok emin değildim ama işte oradaydı,ruhu vardı,kanlı,canlıydı ve benimleydi!

1 Nisan günü rutin kontrol için randevulaşmıştık.dediğim gibi birçok güzel haber almıştım bu süre içinde ama son bir haftadır içimde tarifini yapamadığım bir yalnızlık duygusu,bir hüzünlülük hali ve sıkıntı vardı.kimseye bir şey de açıklayamıyordum,sağlığım,uykularım her şey yolundaydı ama anne gibi hissetmiyordum sanki. eşimle aramda o dönem yaşadığım sorunlardan kaynaklandığını düşündüm bunun,saçma sapan acaba çocuğumu yalnız mı büyüteceğim triplerine girdim zihnimde,kimseye hiçbir şey söylemeden randevu gününün gelmesini bekledim.o güne kadar ne bir kanama,ne bir karın ağrısı ne de başka bir şey yaşadım.hatta artık sabah bulantılarım geçmişti seviniyordum bile içten içe meğer sebep bambaşkaymış..

1 Nisan günü uzun bekleyişten sonra sonunda doktor odasına alındık,mutlu mesut görüşemediğimiz süreçteki sağlık durumumla ilgili konuştuk.hatta iki hafta sonra yapılacak bir taramayla ilgili bile randevulaştık.sonra ultrasound görüntüsü için masaya yattım.çok heyecanlıydık çünkü artık bir fasulye boyutundan büyük olacaktı artık belki de başını veya kollarını-bacaklarını görebilecektik. hatta gördüm bile ekranda,kalp atışlarım yükseldi heyecandan,mutluluktan;ama doktorumuz sessizdi. sürekli bir şekilde bir noktayı arıyordu karnımda,ekranda ölçümşer yapıyordu.. halbuki işte oradaydı neyi arıyordu?!bir sorun mu var diye sorduğumda hayatımda bir daha asla unutamayacağım bir cümleyle cevap verdi. "kalp atışı alamıyorum,12 haftalık olması gerekiyor ama ne yazık ki gelişimi durmuş gibi,boyutu 9 haftalık olarak gözüküyor..maalesef,çok üzgünüm"

gelişimi durmuş..bunun tıbbi adı "missed abortus" missed..kaybedilmiş,farkedilmemiş düşük..o saniyeden sonrası her yerin karardığını hatırlıyorum. bir yandan ağlayıp bir yandan "kesin mi başka bir cihazla baksak" gibi saçma sapan cümleler kuruyorum ama kesinlikle ruhum ve aklım benimle değil o anda. eşim elimi sıkıyor ne tepki vereceğimden korktuğundan eminim o an,kendi acısını da düşünemiyor sadece bana odaklı beni sakin tutmaya..teyit etmek için bir başka uzman radyoloğa gitmem gerek o esnada doktor telefonda onunla görüşüyor.bütün sesler bir uğultu benim için kesinlikle beynimin içindeki çığlıklardan etrafı duyamıyorum;bir yandan vücudumu hiç kıpırdatmadan ağlıyorum sessizce.bildiğim duaları okuyorum o esnada,bilinçaltı ne acayip kendini korumak için dört bir koldan savaş veriyor oysa hiçbirini istemli yapmıyorum.sanki hala bir umut var gibi,karnıma sıkılmış buz gibi jelle öylece kıpırdamadan diğer doktoru bekliyorum.sanki kıpırdarsam ona bir şey olacak! diğer doktorun kendi odası varmış meğer,yavaşça kaldırılıyorum eşim işlemler için sekreterliğe gidiyor,o zamana kadar her randevuda ne tatlı dediğim hemşire kız yavaşça karnımı siliyor "ben size eşlik edicem" doktorun odasına kadar diyor. hepsini anlıyorum söylediklerinin,gözlerindeki o acımayı da görüyorum (kim bilir kaçıncı hasta bu şahit olduğu) ancak cevap veremiyorum.bir zombi gibiyim adeta sadece emirlere uyuyorum. koridorda sıra bekleyen onlarca hamile kadın ve çocuk hastalarla diğer doktorun kapısında bekliyorum. eşim geliyor o esnada,elimi tutmaya yanımda olmaya çalışıyor ama buz gibi bir şekilde yüzümü başka boş bir duvara çeviriyorum.kimsenin yüzünü görmeden boş bir oda boş bir duvar sadece oradan kaçmak istiyorum ne yazık ki tüm bunlar olurken neredeyse 1,5 saat daha hastanede kaldık.

bir umutla yattığım diğer sedyede de tanı doğrulanıyor.bebeğim ölmüş. yaklaşık on gün önce onun ruhu terk etmiş bedenimi ama bedeni hala orda,sapasağlam,kanamadan,parçalanmadan sımsıkı tutunmuş bana..

tüm bunlardan sonra en korkunç süreç başlıyor. doktorum tanının onaylandığını görünce "tehlike altındasın,sabah buraya tekrar gel yatışını yapalım ve cerrahi işlemle fetusu almamız gerek malesef haftası ileri olduğu için ilaçla bunu yapma şansımız yok seni riske edemeyiz" diyor..just like that! o güne kadar bebeğim olan candan şimdi içimde kalmış bir artık gibi bahsediliyor. hiçbir şey diyemiyorum ne sorarlarsa ne söylerlerse "tamam" diyorum. kanlarım alınıyor,evraklar dolduruluyor,saat veriliyor sadece oradaski bir mobese kamerası gibi izliyorum olan biteni. midem aniden bulanmaya nefesim sıklaşmaya başlıyor. farkettirmeden kendimi tuvalete kitleyip üzerine oturmaktan bile tiksindiğim o klozete tutunup yere çöküyorum. öyle ya artık kaptığım mikrobun bir önemi yok,artık önemli olan hiçbir şey yok..kusmaya çalışıyorum hiçbir şey olmuyor sadece istemsiz ağlıyorum. bana milyonlarca yıl gibi gelen bir sürenin sonunda hastaneden ertesi sabah tekrar gelmek üzere ayrılıyoruz. artık bu yükü taşıyacak gücüm kalmıyor. yakın arkadaşlarıma kısa bir bilgi mesajı atıyorum ve eşime çığlık çığlığa beni bir deniz kenarına bırakmasını yoksa nefes alamadığımı söylüyorum.biliyorum onun da yaşadığı çok büyük bir acı,biliyorum beni yalnız bırakmak veya bu acıyı tek başına yaşamak istemiyor ancak dayanamıyorum. o an o'nunla olmama imkan yok.

üsküdar'da iniyorum arabadan.sakin olur diye umut ederken binlerce insanla karşılaşıyorum. hava güneşli,herkes neşeli,ben nefes alamıyorum.trabzanlardaan eğilip denizin kokusunu içime çekmeye çalışıyorum ayakta durmaya gücüm yok ama ayakta kalmak zorundayım,o kalabalıkta yere yığılamam buna hakkım yok. güneş çok parlak,başım dönüyor ve midem mütemadiyen bulanıyor. bir simit alıyorum tüm dünyanın acısını çıkarırcasına onu ısırmaya başlıyorum.sonra martılar yaklaşıyor,içlerinde küçük olanlar da var ağlamaya başlıyorum..bir yandan yiyorum bir yandan ağlıyorum kalan simiti martılara atıyorum.. sonra arkadaşım geliyor yanıma,biraz ona sarılıp ağlıyorum ancak paylaşabileceğim bir şey yok çünkü bu anlatılabilecek veya tanımlanabilecek bir acı değil. beraber sahaflar geziyoruz,hiçbir şey hissetmeden üsküdar'da onunla seneler önce öğrenciliğimizde gezdiğimiz sokaklara bakıyoruz tekrar. sonra metroya binip eve dönüyorum,metroda yeniden bir ağlama atağı..ve o kadar kalabalık ki kaçabileceğim tek bir köşe yok,havasız,kalabalık ve yavaş..

akşam olmuş.evde olmak en büyük işkence.aklımdan "kürtaj" düşüncesini atamıyorum. gecenin bir yarısı "ona bunu yapmasınlr,bu şekilde almasınlar onu" diye çığlıklar atmaya başlıyorum. hayatımda birçok travma yaşadım,birçok kez operasyonlar geçirdim,çok korkunç hastalar da gördüm doktorluğumda ama hayatımda hiç bu kadar korkmadım. çocuğumun kaybını unutuyorum o an,sadece bana yapacakları şeyler var aklımda..bilmeyenler için "tıbbi tahliye" olarak geçen
 ve tüm toplumun kürtaj olarak bildiği bu lanet şeyi biraz açıklayayım. bebek muhtemel bir anomaliye bağlı karnımda öldüğü için vücut henüz onu atmıyor ve rahim ağzınız hala hamilelik devam ediyormuşçasına onu korumak için sımsıkı bir şekilde kapalı. bazı kadınlarda rahimdeki veya plasentadaki bazı sorunlara bağlı bebek hamileliğin ilk aylarında düşerek kaybedilebiliyor bu çok ama  çok sık görülen bir durum,ancak bazıları da bende olduğu gibi muhtemel birtakım genetik nedenlere bağlı yaşamı duruyor ve rahim ve bebeği saran her şey normal olduğu için fiziksel bir kayıp yaşanmıyor. işte tüm bu sebeplerle geride kalan ölü fetusun cerrahi olarak alınması gerekiyor. eğer fetus çok büyümüş artık bir bebekse bu aynı normal doğum gibi yaptırılabiliyor veya sezaryen ile alınabiliyor ancak benim gibi durumlarda tek bir seçenek kalıyor geriye kürtaj. ben bu işlemin tüm ayrıntılarını tüm iğrençliğini ne yazık ki bir doktor olarak çok iyi biliyorum.o zamana kadar aklımdan çoktan sildiğim tüm kadındoğum staj tecrubelerim bir bir gözümün önüne geliyor. bir türlü ne yaptıysam o görüntüleri atamıyorum ve sabaha kadar uyumadan eşime yalvararak(sanki elinde olan bir şeymiş gibi) yardım etmesini ve bu kararı engellemesini istiyorum.en sonunda bitap düşüyorum ve sabah oluyor.


buradan sonrası biraz hassas içeriğe sahip,ağır geleceğini düşünenler lütfen buradan sonrasını okumasın.ben bunarı unutmamak için,yaşadığım eften püften bir şeylere kafamı takmak istersem daha önceden yaşadığım şeyleri tekrar hatırlayayım ve ne kadar güçlü olabildiğimi,hayatta önemli olan hiçbir şeyin olmadığını tekrar hatırlayayım diye yazıyorum.her ne kadar zihnimi şuan toparlayamasam da hastane serüveninden de biraz bahsedeceğim..

sabah gidiyoruz hastanede sakin sessiz bir oda veriyorlar bize,yanımda ne kıyafet getirmem gerektiğini nelere ihtiyacım olacağını bile bilmiyorum yine de ufak bir çanta hazırlayıp geliyorum geceden. işlem şu şekilde size toplamda 1 ağızdan 2 adet de vajinal yoldan hormon ilacı verilerek adeta bir doğum olacakmışçasına vücudunuzu hazırlamaya çalışıyorlar. sonrasında rahim ağzınız yeterli açıklığa ulaştığında sizi ameliyathaneye alıyorlar ve anestezi altında uyurken içerdeki "her şeyi" demir çubuklarla kazıyorlar..evet işlem tam olarak bu..ve ben bu işlemi üniversitede istenmeyen bir gebelik yaşayan bir genç kıza ailesi tarafından karar alınarak nasıl uygulatıdığına bizzat şahit oldum.üzerinden 5 sene geçmiş öyle bir işleme şahit olduğumu bile unutmuşken gece boyunca sürekli o kızın korkan yüzü gözümün önüne geliyor. onun elini tutmak isteyişimi ama öğrenci olduğum için bir kenarda bekleyişimi..hormon ilaçlarının karın ağrısı ve ateşlenme yapabileceğinden,huzursuzluk hissi verebileceğinden hemşireler bahsediyor ve hepsinin normal olduğunu bunları hissettiğimde sakin kalmaya çalışmam gerektiğini söylüyorlar.doktorum bir kez yanıma uğruyor işlem olana kadar yaklaşık 3 saat o odada ilaçlar ve etkileriyle boğuşmaya çalışıyorum ve eşim tüm bu iğrenç anlarda çaresizce yanımda olmaya çalışıyor. sancılar bir süre sonra başlıyor ama nasıl bir sancı,yine de kendimi tutuyorum sanki içten ice acı çekmek istiyorum.bebeğime böyle bir iğrençliği yapıyorsam eğer bana müstehak daha da artsın ağrılar istiyorum ancak vücudumu kontrol edemiyorum bir türlü. titriyorum,nefes alamıyorum,kalkıp yerlere eğilip ağrıyı durdurmaya çalışıyorum istemsizce.sanki durursa süreç de duracak onu benden almayacaklar.kendi düşsün allahım nolur kendi düşsün diye sayıklıyorum.eşim hemşireyi çağıralım ağr kesici alalım dedikçe hayır diye çığlık atıyorum "iyiyim ben!" insanlar doğum yapıyor ben 3 santimetrelik bir şeyin karnıma yaptığı ağrıya mı katlanamayacağım?!

sabit duramıyorum,üzerimde arkası tamamen açık olan bir ameliyathane kıyafeti var,donuyorum ayaklarımda çoraplar odadaki lavaboya gidiyorum ksumaya başlıyorum.ama midem bomboş yeşil safralar atıyor,klozete ve lavaboya tutunmaya çalışıyor kendimi kaybediyorum. hıçkırık seslerime hemşireler geliyor,doktor olduğumu bildiklerinden yanlış bir şey de söylemek istemiyorlar akıl vermek istemiyorlar biliyorum ama kendimde değilim.o odadayken kesinlikle bir doktor değildim.sonunda ne hale geldiğimi bilmiyorum ama bana sakinleştirici ilaç yapılıyor.çakılmış gibi yatağa yatıyorum. başımı kaldıramıyorum,kontrole gelen her personele "çok teşekkür ederim çok teşekkür ederim bunu dindirdiğiniz için" diye ağlayarak cevap veriyorum.o ufacık acıya bile katlanacak iradem kalmamış.sonra kanama başlayınca anestezi doktoru da geliyor son kontrol için,yalvarıyorum nolur beni asansordeyken uyutun nolursunuz o ameliyathaneyi görmeyeyim her şey bittiğinde gözümü burda açayım. her şeye tamam deniyor ama beceriksiz bir hemşire yüzünden tabi ki bu dediklerim uygulanamıyor. sakin bir şekilde ameliyathaneye iniyoruz beni o iğrenç masaya yatırıyorlar,bir yandan kanamam var bir yandan tepemde koca bir ışık! her iki koluma birileri yapışıyor.biri tansiyon aletini takıyor biri parmağıma oksimetreyi takıyor. korkmaya başlıyorum,titremeye başlıyorum öyle ki kablolar masa sallanmaya başlıyor. elimde değil lütfen beni biran önce uyutun kötü oluyorum bayılcam lütfen beni uyutun tansiyonum düşüyor biliyorum diyorum ama bunları söylediğim duyulabiliyor mu bilmiyorum,gözlerim kararıyor tepemdeki ışık yüzünden gözümü kesinlikle açamıyorum sonra nedense biraz kısıyorlar.oradaki personel ne işlem olacağımı bile bilmeyen sadece rutin hasta monitorize eden bir kaç duyarsız aptal! ne kadar kaç dakika yada kaç sn sürdü bilmiyorum sonra doktorum içeri giriyor. o zamana kadar güçlü kalmaya çabalamışken onu gördüğüm anda ağlamaya başlıyorum ve sessizce ne olur uyutun beni diyorum tek söyleyebildiğim bu..ve doktor işaret ediyor erken başlanması için anesteziye ve sonra içimden "umarım hiç uyanmadan bu masada kalırım" diyip şehadet getiriyorum ve sonrası karanlık..

birileri beni uyandırmaya çalışıyor henüz cevap verecek kadar ayılmış değilim ama hala hayatta olduğumu anlayabilecek kadar ayığım.içimden kendime küfürler ederek dışımdan "tamam,uyandım" diyorum. tam olarak o anda biliyorum artık chia benimle değil,artık dünyam bomboş bir karanlık odadan ibaret.güneşi bana getiren pencerem yok artık..

ama tanrı kadına böyle bir güç veriyor işte! peki neden sadece kadına? gerçekten merak ediyorum neden en zor sınavlar kadının? evlat gibi mükemmel bir şeye sahip olacakken bile doğum gibi bir bedel ödemek zorunda. neden şuan onun yasını tutmam gerekirken içime sokacakları demirleri düşünmek zorundayım? neden doğum yapamayacak olduğum halde tüm bu sancıları,ağrıları,ilaçları çekmek zorundayım?

ama diyorum ya tanrı bize ödül olarak bu gücü bahşetmiş.ameliyathaneden çıkarken "yüzümde en sahici gülümsememle" eşimin elini sıkıyorum iyiyim merak etme diyorum.


ve böylece bitiyor minik Chia'nın hikayesi.o günün akşamı geç bir saatte ayrılıyoruz hastaneden. haber verme işlerini eşim yapıyor. ben sadece uyuyorum. evde aklıma hiç gelmeyen yerleri temizliyorum,bol bol çamaşır suyu kullanıyorum, yemek yiyorum,youtube'da ne kadar aptal vidyo dizi varsa hepsini izliyorum. İstanbullu Gelin'de süreyyanın bebeğini kaybettiği sahneleri tekrar tekrar izliyorum. işe gitmiyorum uzun bi müddet rapor alıyorum. arkadaşlarım sürekli geliyor bana yemek yapıyor,gezdiriyorlar; iki üç defa şehir dışına gittik güzel havaları değerlendirdik..

bazen birden eşimle sarılıp ağlıyoruz.

ben çok şey kaybettim hayatımda..çok insan öldü,her giden içimden bir şey alıp götürdü; ama hiçbiri o'nun gibi olmadı. yaşasaydı belki de engelli bir bebek olacaktı yada doğmadan önce,çok daha büyükken onu kaybedecektik ve çok daha büyük travma yaşayacaktık diyip avutuyoruz kendimizi. ama ben o'nu tam 7 hafta tam 48 gün bilerek hissederek taşıdım içimde.o bana ait olan tek şeydi. onunla beraber nefes aldık,onunla beraber attı kalbimiz,onunla hayaller kurdum,bütün bir yılın planını yaptım ilk defa!

o benim uğurumdu, o benim dönüm noktamdı,yıllardır beklediğim şeylere birer birer sahip olmanın heyecanını yaşarken o gökten kucağıma düşüvermişti ve ben tüm o beklediğim şeylerin güzelliğini unutmuştum. çünkü o her şeyden çok güzeldi! ben onu ne kadar sevdiğimi bilmiyordum asla!  belki anne değildim ama onu kaybettiğim gün bir anneydim,biz onu kaybettiğimiz gün artık bir aileydik..

O bu hayatta en sevmediğim büyüme serüvenimdi..beni büyüttü bir anne yaptı!

bir evladın kaybı..bir canı ona daha kavuşamadan kaybetmek..bu blog benim evim ve bugün ne kadar zor da olsa,evimde yaşadığım en gerçek şeyi paylaşmak istedim. biliyorum oralarda bi yerde benimle aynı şeyleri yaşayan belki çok daha büyüğünü tecrube edenler var. yazmaktan,paylaşmaktan acı çekmekten korkmayın! acınızı saklamayın! on gün oldu ben tüm bunları yaşayalı on gündür belki de kalan hayatımın tamamında kendimi suçlayacak bir şeyler bulacağım bu doğamızda var,şaşırmayın! ve evet iyileşiyorum da,çünkü insan böyle yaratılmış ne olursa olsun iyileşiyoruz ama on gün de geçse on yıl da geçse onlarca şey de yaşasanız bu acınızı asla unutamayacaksınız bilin ve bundan korkmayın! ben şimdi hep kötü anlarını hatırlıyorum ama biliyorum ki zaman geçtikçe onun bana getirdiği güzellikler kalacak yalnızca içimde. sadece ikimizin anlayacağı tatlı küçük anlar kalacak bana..

tek dileğim hiçbir aile,hiçbir kadın bunu yaşamasın..


Yorumlar

  1. çok geçmiş olsun çok başın sağolsun çok üzüldüm allah sabır versin sevgili doktorum. Herşey insanlar için :/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. *bu saatte nerden geldiyse

      Çok teşekkür ederim,dediğin gibi her şey bizim için..

      Sil
  2. Yorumunuzu görerek geldim sizin gözüken isminiz dr.eamer ben de kullanıyordum ve sanki kimse bulamazmış gibi gerçekten çok şaşırdım başta, sınavlardan uyuyamamanın etkisi de olabilir. Yazınızı başından sonuna kadar okudum, çok üzgünüm gerçekten
    ne kadar güçlü bir kadınsınız. Başınız sağ olsun.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar